Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hilmi Ataseven Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde bir söyleşi yaparak üniversite bünyesinde yapılan kanser çalışmaları ve bilimin topluma yayılması konusunda görüşlerini paylaştı.
Bir öğrencinin TÜBİTAK projeleri konusunda yönelttiği soruya cevap veren Hilmi Ataseven, "Evet, uzun yıllar boyunca tıp alanında çalışmalar yaptım ve mesleğimi büyük bir sevgi ile yapıyorum. Yine dünyaya gelsem, yine tıp okumak ve gastroenteroloji alanında çalışmak isterdim. Mesleğimi seviyorum çünkü insanları seviyorum zira hekimlik insan sevgisi olmadan icra edilecek bir meslek değildir.
Hekimliğin yanı sıra rektör yardımcılığı görevim de bulunmakta. Bildiğiniz gibi üniversitelerin tek amacı eğitim-öğretim değildir, üniversiteler aynı zamanda bilim üreten kurumlardır. Dolayısıyla üniversitemizin bilimsel çalışmalarını da bu görevim dolayısıyla yakından izleme şansım oluyor.
Söylediğiniz üzere Prof. Dr. Koray Sayın’ın yürütücü olduğu “Mide Adenokarsinomlarında Çok Hedefli Yeni Benzamid Türevi Histon Deasetilaz (HDAC) Inhibitörlerinin In Siliko, In Vitro ve In Vivo Yöntemlerle Incelenmesi” isimli TÜBİTAK projesinde de görev almaktayım. Bilimsel araştırmaların dış finansman ile desteklenmesi hem büyük başarı hem de gururdur. Dolayısıyla TÜBİTAK tarafından desteklenen bu projede yer almaktan da büyük mutluluk duyuyorum.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, kanser hastalarında ölüm sebepleri arasında mide kanseri dünyada dördüncü ülkemizde ise ikinci sırada yer alıyor. Tedavi olarak kullanılan yöntemlerinden birisi enzim inhibitörleri kullanılmasıdır. Koray Hocamızın yürütücüsü olduğu TÜBİTAK projemizde mide kanseri tedavisinde histon deasetilasyon (HDAC) enzim inhibitörleri kullanılması amaçlamıyoruz. 15 Ekim 2022 yılında başlayan projemizde in siliko ve sentez çalışmalarını tamamladık. Şu an in vitro ve in vivo çalışmalara devam ediyoruz. Yakın zamanda ulaştığımız sonuçları paylaşmayı umut ediyoruz" dedi.
Bilime ve bilim iletişimine bakış açısını soran öğrencinin sorusuna ise Ataseven, "
Bilime ve bilim iletişime bakış açımı şöyle özetleyebilirim. Bildiğiniz gibi bilim okuryazarlığı diye bir kavram var. Bir bireyin bilimsel bilgiyi anlama, yorumlama, değerlendirme ve kullanma yeteneğine bilim okuryazarlığı diyoruz. Toplumun bilim okuryazarlığı seviyesinin gelişmesi insani gelişmişlik açısından çok önemli. Biz bilim insanlarının tek amacı sadece bilimsel bilgi veya çare üretmek değil aynı zamanda toplumun bilim okuryazarlık seviyesinin artırılmasıdır. Bu anlamda bilim iletişimi çok önemli bir konudur.
Günümüzde bilim iletişimin özellikle sosyal medya üzerinden yapıldığını görüyoruz. Bu hem iyi hem kötü. İyi, çünkü (şunu kabul etmek lazım ki) hemen herkes sosyal medyaya az ya da çok şekilde ilgili. Ama diğer taraftan sosyal medyada paylaşılan bilgini gerçekten doğru bilgi olup olmadığı çoğu zaman meçhul. Ayrıca bu paylaşımların çoğu ticari çıkar amacı taşımakta. İşte bu sebeple biz bilim insanlarının, bilim enstitülerinin, üniversitelerin ve hatta milli eğitimin bilim iletişimine ve bilim okuryazarlığına daha fazla önem vermesi gerekiyor" ifadelerini kullandı.
Bilimi halka sevdirmek ve bilimsel bilgiyi halka doğru ve anlaşılır şekilde aktarmanın çok önemli ve bilim insanları olarak kendilerinin de görevi olduğunu belirterek sözlerine devam eden Rektör Yardımcısı Ataseven, "Örneğin tıpta biliyorsunuz ki Latince terminoloji kullanımı ya da ilaç isimleri çok yaygın. Siz hastaya “anamnez alayım”, “femur çatlağı oluşmuş”, “antienflamatuar yazıyorum” derseniz hasta bambaşka şeyler anlayabilir. Ve maalesef doğamız gereği insanoğlu karamsar bilgilere karşı daha hassastır.
Dolayısıyla biz bilim insanları kendi aramızda terminoloji kullansak da hastalarımıza (halka) bu bilgiyi onun anlayacağı dilde aktarmak her şeyden önce karşımızdakine değer vermek anlamına gelir. Şunu bilmeliyiz ki bilim insanlarının çoğu bu işi sadece geçim kaynağı olarak görmezler. Bilim insanları bilimi ve insanları sevdiği için, daha çok idealizm sebebi ile bilim yapar. Zira dünyanın pek çok yerinde bilim insanları ortaya koyduğu emeğin karşılığını parasal olarak çoğunlukla alamazlar, zaten böyle bir istekleri de çoğunlukla yoktur. İşini gerçekten seven ve özellikle hekimlik mesleğini idealizm ile icra eden hekimlerimizin zaten hastası ile doğru iletişim kurduğunu, en azından kurmaya çalıştığını görüyoruz. Hasta ile hekimin ortak dil konuşması hem hasta hem de hekim için çok önemli." şeklinde konuştu.
Bir öğrencinin, "Siz hastalarınızdan en çok hangi soru(n)ları duyuyorsunuz? Hastalarınıza en zor neyi anlatıyorsunuz?" sorusuna ise Ataseven, "
Belki de her hekimin mesleği ile ilgili en çok mutsuz olduğu şey hastasına kötü haber vermektir. Empati yapabilmek ve mesleğe mekanik değil de insani açıdan yaklaşabilmek her insan için kolay değildir. İnsanın çoğu zaman zorlu bir ameliyata ya da tedaviye girmeyi hastaya kanser olduğunu söylemeye tercih ederiz.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de en sık rastlanan ölüm sebebi Dolaşım Sistemi Hastalıkları (%36). İkinci sırada ise Solunum Sistemi Hastalıkları (%16) ne Neoplazm’lar (%16) yani kanser ölüm sebebi olarak gelmekte. Maalesef yaşam koşullarımız (beslenme, hava kirliliği, sigara ve alkol kullanımı) sebebi ile kanser vakaları çok arttı ama şu da mutluluk verici ki
kansere karşı gün geçtikçe daha güçlü oluyoruz. Örneğin biz de şu an TÜBİTAK desteği ile yürüttüğümüz projemizde oldukça umut verici sonuçlar alıyoruz.
Mide bağırsak hastalıkları çok çeşitli ve çok şükür de geldiğimiz noktada pek çok hastalığı tedavi edebiliyoruz. Hastanemizde mide bağırsak hastalıklarını tedavi etmekle kalmıyor aynı zamanda bu projemiz dâhilinde mide kanserine de çözüm bulmak için bilimsel çalışmalar yapıyoruz." şeklinde cevap verdi.
Gülşah Akkaş Yaman
ÖZEL HABER
Yayınlanma: 16 Nisan 2024 - 10:26
Bilim İletişim ve okuryazarlığına önem verilmeli
Dr. Hilmi Ataseven: Biz bilim insanlarının, bilim enstitülerinin, üniversitelerin ve hatta milli eğitimin bilim iletişimine ve bilim okuryazarlığına daha fazla önem vermesi gerekiyor.
ÖZEL HABER
16 Nisan 2024 - 10:26