AVUSTRALYA'DA İNGİLİZLEŞEN TÜRKLER

Size belki de kırk defa tekrar ettiğim çok önemli bir husus var. Hemen her vesileyle diyorum ki:
“Türkçe bizim varlık sebebimizdir. Dirliğimiz, birliğimiz, geçmişimiz, geleceğimiz, dilimize bağlı. Dilini unutan bir millet, kaybolmuşlar listesinde kupkuru bir isim olarak kalır.”
Türkçe neden bizim varlık sebebimiz? Millet hayatımızda dil neden çok önemli? Bunu iki mühim olayla dikkatinize sunmak istiyorum.
Bir süre önce Avustralya'ya gittim. Avustralya Türkiye'ye 20.000 kilometre kadar uzakta bir büyük ada. Türkiye'den 10 kere daha büyük bir ülke. Nüfusu ise sadece 18 milyon 300 bin civarında. Avustralya'da kişi başına düşen milli gelir 22.000 dolar. Toprağın yeşiliyle, denizin mavisi, adeta koyun koyuna. Ama ülkenin iç kısımları bitmez tükenmez çöllerle kaplı. Yani Avustralya'nın doğusundan batısına gitmek istediğiniz mi yolunuz kum çöllerinden geçecektir. Bu Çöllerde ülkenin yerli halka olan Aborjinler yaşıyor. İngilizler Avustralya'yı 1891 yılında kendileri için sömürge toprağı olarak ilan etmişler. Sonra, ülkenin yerli halkı olan Aborjinlere karşı çok barbarca davranmışlar. İngilizler, on binlerce Aborjin'i öldürmüşler. 1976 yılına kadar İngilizler Aborjinlere bir ot gibi, bir böcek gibi bakmışlar. Aborjinler de haklı olarak İngilizlerden nefret etmişler.
İngilizler Aborjinlerle bütün köprüleri atmışlar ama, yolları çöle düştüğünde de şaşırıp kalmışlar. El koydukları ülkenin doğusundan batısına kuzeyinden güneyine nasıl gidip gelsinler? Aborjin saldırılarından nasıl kurtulsunlar? İngilizler Sultan 2.Abdülhamid Han'a başvurarak yardım istemişler. Abdülhamit Han da Afganistan'da yaşayan Türkmenlerden bir grubu bir fermanla Avustralya'ya göndertmiş. Türkmenler develeri ile çıkıp gitmişler. Bir süre çölde taşımacılık işleriyle uğraşmışlar. Sonra şehirlere yerleşip kalmışlar ve zamanla kaybolup gitmişler. Çünkü Türkmenler kendi ana dillerini bırakıp İngilizce konuşmaya başlamışlar. Sonra dinlerini de değiştirip Hristiyan olmuşlar. Türkçeyi unutunca dinlerinden de kopmuşlar.
Bugün Avustralya çöllerinde başıboş dolaşan sahipsiz develerin 1867 yılında Afganistan'dan ülkeye gelen Türkmenlere ait olduğunu söylüyorlar.
Avustralya'da Türkmen develeri vardır fakat Türkmenler yok olup gitmişlerdir.
Avustralya'ya ikinci Türk göçü 1893 yılında olmuş. İstanbul'dan Hüseyin Ara Efendi, 363 kişilik bir grupla Avustralya'ya gelmiş. Zamanla onlar da dillerini terk ederek İngilizce konuşmaya başlamışlar. Hüseyin Ara Efendi'nin torunları zamanla Albert ,Cindy, Peter, Sara, James gibi isimler almışlar. Üstelik dinlerini de değiştirip Katolik olmuşlar.
1976 yılında Diyanet İşleri Başkanımız Tayyar Altıkulaç Avustralya'ya gittiğinde Sidney şehrinde yaşayan Kıbrıs Türklerinden İbrahim Dallal isimli bir soydaşımız, Hüseyin Ara Efendi'nin torunlarını alıp eski Diyanet İşleri Başkanımız Tayyar Altıkulaç’ın huzuruna çıkarmış.
“Bakınız Efendim” demiş. “Bu çocuklar 83 yıl önce İstanbul'dan Avustralya'ya gelen Hüseyin Ara Efendi'nin torunları! Şimdi hiç birisi Türkçe bilmiyor ve gördüğünüz gibi hepsinin boynunda ve kolunda gümüşten haçlar sallanıyor. Çünkü hepsi de Katolik olmuşlar. Avustralya'ya yeni gelen Türkler var. Eğer bize bir din adamı göndermezseniz, buralarda Türk okulları açmazsanız, bu gelen Türkleri de kaybedebiliriz. Bunun vebali de sizin omuzlarınızın üzerinde olur!”
Tayyar Altıulaç “Gerekeni yapacağım” demiş. Şimdi Avustralya'da 100 bin Türk yaşıyor. Avustralya'da camilerimiz var, özel okullarımız var, derneklerimiz var. Vatandaşlarımız dillerini unutmuyorlar. Türk ve Müslüman olarak yaşıyorlar. Avustralya'ya gelen üçüncü Türk kafilesi Türkçeyi unutsalardı onlar da Hüseyin'i Ara Efendinin torunları gibi yok olup gideceklerdi.
Görüldüğü gibi din ve dil varlık sebebimizdir. Dilimizi kaybedince, unutunca, Müslümanlıktan da kopuyoruz. Sonra geleneklerimizi, göreneklerimizi bir tarafa bırakıyoruz. Sonra tarih şuurumuzdan uzaklaşıyoruz ve kendi kökümüze yabancılaşıyoruz. Yani Türkçeyi unutmak Türklükten ve İslamiyetten kopmak demektir.
(Sözün Doğrusu Kitabı’ndan)