Trabzon'un eski milletvekillerinden Zeki Yağmurdereli'den dinlemiştim. Bana demişti ki:
Bir gün merhum Tevfik İleri'nin makamına gitmiştim. Tevfik İleri, o zaman Milli Eğitim Bakanı idi. Bir ara içeriye bir okul müdürü girdi. Bir tayin için bakana gelmişti. Baktım konuşurken, bakana karşı ikide bir: “Siz de bana arz etmiştiniz!” veya “Sizin de arz ettiğiniz gibi!” diye konuşuyor. Tevfik İleri okul müdürüne sordu:
“Benim size ne yaptığım gibi? Ne yaptığım gibi?”
Okul müdürü cevap verdi:
“Efendim sizin bana geçen ay arz ettiğiniz gibi”
Tevfik İleri merhum doğruldu ve okul müdürüne parmağıyla kapıyı gösterdi:
“Lütfen çıkın dışarı” dedi. “Siz nasıl okul müdürü oldunuz? Siz daha doğru dürüst Türkçe konuşmasını bilmiyorsunuz. Ben kendim için değil, Türkçe'nin haysiyeti için konuşuyorum. Bir bakan bir okul müdürüne arz etmez, rica eder! Sizi dinleyemem. Siz gidin önce Türkçe konuşmasını öğrenin bana öyle gelin. Haydi bakalım!” dedi.
Adamı kibarca huzurundan kovdu. Bir makam veya bir kimse, bir meselesini bir dilekçesini, kendisinden önce olan, büyük olan bir makama, bir kimseye arz eder. Bir makam veya bir kimse de kendi altında ki kimseye bir işin yapılması için ricada bulunur. Makamlar eşit ise arz veya rica ifadesi kullanılır. Her şeyin bir usulü, bir yolu yordamı var. Bunlar görünüşte çok basit, ama çok basit konular. İki kere ikinin dört ettiğini bilmek kadar basit konular. Ama dünyada iki kere iki dört ettiğini bilmeyen milyonlarca insan var.
Geçenlerde bir bakanımız bütün basın mensuplarının ve milletimizin huzurunda televizyon haberlerinde şöyle diyordu:
“Biz o kanunun tasarısını komisyona geri iade edeceğiz.”
Yanlış. “Geri iade edeceğiz” denmez, çünkü iade etmek zaten geri vermek demektir. Sayın Bakan Türkçeyi doğru konuşsaydı şöyle diyecekti:
“O kanun tasarısını komisyona geri göndereceğiz!” veya “O kanun tasarısını komisyona iade edeceğiz!”
Bu iki cümle, Türkçe bakımından doğrudur. Ama “O kanun tasarısını komisyonu geri iade edeceğiz!” demek yanlıştı. Bu “geri iade etmek”, “mesela örneğin” demek gibi, “şartsız koşulsuz” demek gibi veya “bu işin sebeplerinin nedenleri nedir” demek gibi yanlış, gülünç ve çarpık bir ifade.
Bütün radyo ve televizyon programlarında ve bazı köşe yazarlarımızın yazılarında çok sık geçen bir büyük yanlışlık daha var. Dikkat buyuranlar görmüşlerdir, duymuşlardır. Artık şöyle başlayan cümlelerle karşılaşıyoruz. “Geçtiğimiz ay, geçtiğimiz bayram, geçtiğimiz yıl, geçtiğimiz tatil… geçtiğimiz bahar vs…”
Bu ifadeler yanlıştır. Çünkü geçen biz değiliz, geçen, geçip giden zamandır. Bu bakımdan, “geçen ay, geçen bayram, geçen yıl, geçen tatil, geçen bahar” demek lazım.
Necip Fazıl Kısakürek “Geçen Dakikalarım” şiirinde doğru bir Türkçeyle yazıyor:
Kim bilir neredesiniz
Geçen dakikalarım
Kim bilir neredesiniz?
Yıldızların Korkarım
Düştüğü yerdesiniz
Geçen dakikalarım.
Acaba tütsü yaksam
Görünür mü yüzünüz
Acaba tütsü yaksam?
Siz benim yüzümsünüz
Eğilip suya baksam
Görünür mü yüzünüz?
Necip Fazıl Bey “Geçtiğim dakikalar” demiyor, der mi hiç? Çünkü geçen zamandır, biz değiliz. Necip Fazıl Bey Türkçeyi çok iyi bilen bir şair. Bir köprü üzerinden geçtiğimizde, bir köyden, bir şehirden geçtiğimizde, “geçtiğimiz şehir, geçtiğimiz köprü, geçtiğimiz köy…” diyebiliriz. Öyle dememiz doğru olur. Çünkü o köprü üzerinden, o köy, o şehir üzerinden dönüp bir daha bir daha geçmemiz mümkündür. Ama geçen ayı, geçen bayramı, geçen yılı, geçen tatili tutup geri getiremeyiz. Onları bir daha yaşayamayız. Yahya Kemal Beyin ifadesiyle, “Türkçe ağzımızda anamızın sütü gibi helal ve güzel olmalı.”
Güzel Türkçe’mizden vazgeçerler var. Türkçe elimizden, dilimizden geçip gitmeden bizim yeni baştan büyük bir aşkla ona sarılmamız lazım.
(Sözün Doğrusu Kitabından)