Bir varmış bir yokmuş. Allah’ın kulu darıdan çokmuş. Köyün birinde bir evde; bir anne, bir baba, altı tane de çocukları varmış. Çocukların üçü kız, üçü de oğlanmış.
Bunların babaları hastalanmış. Ölmeden önce onlara vasiyette bulunmuş.
Oğullarına demiş ki;
-Kapıma dünürcü olarak kim gelirse kızlarımı ona verin, demiş.
Derken babaları ölmüş.
Günlerden sonra bunların kapısına bir Tavus Kuşu konmuş. En büyük kızı, Tavus Kuşu’nun kanadına bindirip savmışlar. Kuş uçup gitmiş; ama nereye gittiğini kimse bilmiyormuş.
Aradan biraz zaman geçmiş. Bu sefer de kapılarına bir kartal gelmiş. Ortancıl kızı da kartala verip savmışlar.
Bir zaman sonra da bir balıkçıl kuşu gelmiş. Kardaşları en küçük bacılarını da bu kuşa verip, savuşturmuşlar.
Bu üç bacı ayrı ayrı memleketlere gitmişler. Hiç birinin birinden haberi yokmuş.
Gel zaman git zaman bu kızlar, analarının aklına düşmüş. İçerde ağlıyormuş.
Büyük oğlu annesinin ağladığını görünce sormuş:
-Ana niye ağlıyorsun, demiş.
Annesi de;
-Ne var da neye ağlayacağım. Bacılarınızı birer kuşa verip saldınız. Onun için ağlıyorum, demiş.
Az sonra ortanca oğlu gelmiş:
-Niye ağlıyorsun ana, diye sormuş.
Annesi de;
-Bacılarınızı birer kuşa verip saldınız. Onun için ağlıyorum, demiş.
Daha sonra da küçük oğlu gelmiş, sormuş. Annesi ona da aynı cevabı vermiş.
Analarının ağlamasına dayanamayan oğlanlar bacılarını aramaya karar vermişler.
Bu üç kardaş atlarına binmişler, kılıçlarını kuşanmışlar, yola koyulmuşlar. Neyse gece olmuş. Yolun kenarına bir çadır kurmuşlar. Sırasıyla gece yemek hazırlamaya kalkarlarmış.
Bir gece sıra küçük kardeşe gelmiş. Onda da sadece bir tane kibrit çöpü varmış. Kibrit çöpünü çalınca yel vurmuş, söndürmüş. “Kardeşlerim her zaman beni uyartmadan hazırlıyorlardı. Ben de onları uyartmadan hazırlayım.” diye kendi kendine söylenmiş. Şöyle bir sağa sola bakınmış. Taa uzakta bir ışık görmüş. Gece bir yarı atına binmiş; çantasını kılıcını almış, ışığın olduğu tarafa doğru gitmeye başlamış. Oraya giderken yolda bir kocakarıya rastlamış. Kocakarının elinde iki tane yumak varmış. Yumağın biri ak, diğeri karaymış. Kadın bunları sarar dururmuş.
Oğlan kocakarıya;
-Nene bu yumakları niye sarıyorsun, diye sormuş.
Nene de;
-Ağı sara sara gündüz olur, karayı sara sara gece olur, demiş.
Oğlan, nenenin yanından ayrılmış. Az sonra, ışığın olduğu yere gelmiş. Kapının arasından bir bakmış ki, içerde yedi tane dev var!.. Orda da bu yedi devin zorla kaldırdığı bir aş kazanı varmış. Oğlan bu kazanı kaldırmış, ateşi almış. Çıkarken devin birinin ayağına basmış, dev uyanmış. Oğlanın bileğinden tutmuş. Öbür devleri de uyartmış.
Oğlana demişler ki;
-Biz yedi kardaş bu kazanı zor kaldırıyorduk. Sen bunu nasıl kaldırdın? Bizim üç tane düşmanımız var. Eğer onları öldürürsen seni bırakırız. Öldürmezsen biz seni öldürürüz, demişler.
Devin düşmanının evi çok yüksekmiş.
Oğlan;
-Bana bir kasa büyük çivi getirin, demiş.
Devler çivileri getirmiş. Oğlan onları tek tek çakmış, oraya çıkmış.
Oğlan devlere;
-Yanıma tek tek gelin, demiş.
Devler oğlanın yanına tek tek çıkmışlar. Oğlan her çıkanı öldürmüş.
En küçük dev, oğlana;
-Yiğit isen bir kere daha vur, demiş.
Oğlan da;
-Ben anamdan bir kere doğdum, başka vurmam, demiş.
Oğlan, hepsinin kulağını, dilini çantasına koymuş. Orda üç tane de kız varmış. Bir kapı açmış; “Büyük kardaşımın bahtına!” demiş, şerbet içmiş. İkinci kapıyı açmış; “Bu da ortancıl kardaşımın bahtına olsun.” demiş, bir şerbet daha içmiş. Üçüncü kapıyı açmış; “Bu da benim bahtıma!” demiş, ordan da şerbet içmiş. En küçük kız çok güzelmiş.
Oğlan ordan aşağıya inmiş, ateşi almış, yola düşmüş. Yolda o kocakarı hala ip sarıyor, kardaşları da uyuyormuş. kardaşlarının yemeklerini pişirmiş, onları uyartmış.
Sabah olmuş… Bu üç kız uyanmışlar ki, devlerin hepsi ölü yatıyor. “Düşmanımızı kim öldürdü?” diye aramaya çıkmışlar. Gele gele bu üç kardaşın yanına gelmişler.
Onlara;
-Bizim düşmanımızı kim öldürdü, diye sormuşlar.
En küçük oğlan;
-Ben öldürdüm, demiş.
Kardaşları;
-Bu öldüremez, demişler.
Oğlan çantasından devlerin kulağını, dillerini çıkartmış, göstermiş.
Kızlar oğlana;
-Ne istersen veririz, demişler.
Oğlan da;
-Ben bir şey istemem. Yalnız bir şey diyeceğim. Bir kapı açtım, en büyük kardaşımın bahtına şerbet içtim. Bir kapı daha açtım, ortancıl kardaşımın bahtına şerbet içtim. Üçüncü kapıyı da kendi bahtıma açtım, ordan da kendim için şerbet içtim. Gelirseniz; üçünüzü üçümüze alırız, demiş. Kızların üçü de kabul etmiş, evlenmişler.
Bu oğlanlar hani bacılarını aramaya çıkmışlardı ya!.. bacılarını unutmuşlar. Kızları alınca arkalarına atmış, geri dönmüşler.
Yolda gelirken bunların arkalarından üç kıçlıynan* bir adam yetişmiş. En küçük oğlana çarpıp, ardındaki kızı alıp kaçmış. Oğlan orda dineli** kalmış.
Büyük kardaş;
-Siz gidin, ben bu kızı bulurum, demiş.
Gide gide bir köye varmış. O köy de en büyük bacısının köyüymüş. Bir çeşmenin başına varıp, oturmuş. Oraya bir kız gelmiş. Gelmiş gelmesine de oğlanın gözünden gözünü ayırmıyormuş. Öyle gözüne bakıp duruyormuş.
Oğlan;
-Niye öyle bakıyorsun bacım, diye sormuş.
Kız da;
-Gözlerin anamın gözüne benziyor, onun için bakıyorum, demiş.
Oğlan bunun üstüne;
-Ananı çağır da gelsin, demiş.
Kız anasını çağırmış. Meğer kızın anası dediği oğlanın büyük bacısıymış. Birbirlerine sarılmış, ağlaşmışlar. Bacısı kardaşını evine götürmüş.
-Aman kardaş seni şuraya saklayım. Enişten ava gitti. Gelir de bilmeden kanadıynan çarpar, seni öldürür, demiş.
Az sonra eniştesi gelmiş. Eniştesi içeri girince derin bir “Offf!” çekmiş.
Karısı;
-Neden öyle ofluyorsun, demiş.
O da;
-Yolda üç kıçlıyı gördüm. Arkasında bir güzel vardı ki, sorma!.. Onların peşinden koştum, yoruldum, demiş.
Karısı;
-Aman deme!.. O benim kardaşımın karısıymış, demiş.
Kocası da;
-Kardaşın nerde, demiş.
Karısı;
-Seni bilemez de birden çarparsın diye sakladım, demiş.
O da;
-Hadi çıkart da gel, demiş.
Kardaşını çıkartmış, gelmiş, hoş-beş etmişler. Oğlan o gün orda yatmış.
Sabahleyin erkenden yola çıkmış. Gide gide yolu bir köye düşmüş. Çeşmenin başına oturmuş. Oraya bir kız gelmiş. Durmadan oğlanın gözüne bakıyormuş.
Oğlan;
-Ne bakıyorsun bacım, demiş.
Meğerse o köy de ortancıl bacısının köyüymüş.
Kız;
-Gözlerin, anamın gözüne çok benziyor da onun için bakıyorum, demiş.
Oğlan da;
-Öyleyse ananı çağır da gelsin, demiş.
Kız anasını çağırmış. Orda sarılıp ağlaşmışlar. Bacısı oğlanı evine götürmüş. O da öbür bacısı gibi saklamış. Az sonra bacısının kocası avdan gelmiş; “Offf!” çekmiş.
Karısı;
-Niye öyle of diyorsun, demiş.
Kocası da;
-Üç kıçlının arkasında çok güzel bir kız vardı. Onun peşinden koştum, yoruldum, demiş.
Karısı;
-Aman o benim kardaşımın karısıymış, demiş.
O da;
-Kardaşın nerde, çağır da gelsin, demiş.
Karısı;
-O seni bilemez de kanadınla çarparsın diye sakladım, demiş.
Karısı kardaşını getirmiş. Orda hoş-beş etmişler. Bir gün de orda yatmış.
Ertesi sabah erkenden yola çıkmış. Giderken bir köye daha gelmiş. O köy de en küçük bacısının köyüymüş. Köyün çeşmesinin başına gelmiş, oturmuş. En küçük bacısının kızı suya gelmiş. O da oğlanın gözüne bakıyormuş.
Oğlan;
-Niye öyle bakıyorsun, diye sormuş.
Kız da;
-Anamın gözü senin gözüne benziyor da ondan, demiş.
Oğlan;
-Ananı çağır da gelsin, demiş.
Kız gidip annesini çağırmış. Bacı kardaş sarılmışlar, ağlaşmışlar. Bacısı oğlanı evine götürmüş, saklamış. Biraz sonra kadının kocası gelmiş. O da içini çekmiş; “Offf!” demiş.
Karısı;
-Niye of diyorsun, demiş.
Kocası da;
-Üç kıçlının arkasında güzel bir kız gördüm. Onu da papaz aldı evine götürdü. Kapıyı örttü, arkasına da bir değirmen taşı koydu, demiş.
Karısı;
-O benim kardaşımın karısıydı, demiş.
Kocası;
-Kardaşın nerde, çıkart onu, demiş.
Karısı kardaşını çıkartmış. Oturup konuşmuşlar.
Oğlan papazın evine gitmiş, kapının yanından kızla konuşmuş.
Kıza demiş ki;
-Seninle bir oyun oynayalım, papazı tuşa getirelim. Ona de ki; “Artık ben senin oldum. Beni niye dışarı çıkartmıyorsun, canım sıkılıyor.” de, demiş.
Akşam olmuş, papaz eve gelince kız oğlanın öğrettiklerini söylemiş. Papaz o gün değirmen taşını kapının arkasından kaldırmış. Kız da bahçede gezmiş, içeri girmiş, dışarı çıkmış.
Akşam olmuş, papaz yine eve gelmiş.
Kız papaza;
-Bu üç kıçlıyı nerden aldın, diye sormuş.
Papaz da;
-Denize beş davar verdim; üç kıçlı oldu. Eğer on davar verseydim dört kıçlı olurdu, demiş.
Ertesi gün oğlan kızın yanına gelmiş. Kız, papazın dediklerini oğlana anlatmış. Oğlan denize gitmiş, on davar vermiş; dört kıçlı olmuş. Hemen gelmiş kızı kaçırmış. Papaz gelmiş ki, kız evde yok… Kızı oğlanın kaçırdığını anlamış. Üç kıçlıya binip oğlana yetişmiş. Oğlanın arkasından kızı almış.
O zaman dört kıçlı, üç kıçlıya demiş ki;
-Bu kız bunun karısıydı. Papaz bunu kaçırdı. Onu yere çal da öldür, demiş.
Üç kıçlı papazı yere çalmış, öldürmüş. Oğlan da kızı alıp köye gelmiş, kardaşlarını bulmuş. Oğlanın kardaşları da kızı bulduğuna sevinmişler.
Kızla oğlan muratlarına ermişler… Masallar – Masal Oku – Sivas Masalları
Bunların babaları hastalanmış. Ölmeden önce onlara vasiyette bulunmuş.
Oğullarına demiş ki;
-Kapıma dünürcü olarak kim gelirse kızlarımı ona verin, demiş.
Derken babaları ölmüş.
Günlerden sonra bunların kapısına bir Tavus Kuşu konmuş. En büyük kızı, Tavus Kuşu’nun kanadına bindirip savmışlar. Kuş uçup gitmiş; ama nereye gittiğini kimse bilmiyormuş.
Aradan biraz zaman geçmiş. Bu sefer de kapılarına bir kartal gelmiş. Ortancıl kızı da kartala verip savmışlar.
Bir zaman sonra da bir balıkçıl kuşu gelmiş. Kardaşları en küçük bacılarını da bu kuşa verip, savuşturmuşlar.
Bu üç bacı ayrı ayrı memleketlere gitmişler. Hiç birinin birinden haberi yokmuş.
Gel zaman git zaman bu kızlar, analarının aklına düşmüş. İçerde ağlıyormuş.
Büyük oğlu annesinin ağladığını görünce sormuş:
-Ana niye ağlıyorsun, demiş.
Annesi de;
-Ne var da neye ağlayacağım. Bacılarınızı birer kuşa verip saldınız. Onun için ağlıyorum, demiş.
Az sonra ortanca oğlu gelmiş:
-Niye ağlıyorsun ana, diye sormuş.
Annesi de;
-Bacılarınızı birer kuşa verip saldınız. Onun için ağlıyorum, demiş.
Daha sonra da küçük oğlu gelmiş, sormuş. Annesi ona da aynı cevabı vermiş.
Analarının ağlamasına dayanamayan oğlanlar bacılarını aramaya karar vermişler.
Bu üç kardaş atlarına binmişler, kılıçlarını kuşanmışlar, yola koyulmuşlar. Neyse gece olmuş. Yolun kenarına bir çadır kurmuşlar. Sırasıyla gece yemek hazırlamaya kalkarlarmış.
Bir gece sıra küçük kardeşe gelmiş. Onda da sadece bir tane kibrit çöpü varmış. Kibrit çöpünü çalınca yel vurmuş, söndürmüş. “Kardeşlerim her zaman beni uyartmadan hazırlıyorlardı. Ben de onları uyartmadan hazırlayım.” diye kendi kendine söylenmiş. Şöyle bir sağa sola bakınmış. Taa uzakta bir ışık görmüş. Gece bir yarı atına binmiş; çantasını kılıcını almış, ışığın olduğu tarafa doğru gitmeye başlamış. Oraya giderken yolda bir kocakarıya rastlamış. Kocakarının elinde iki tane yumak varmış. Yumağın biri ak, diğeri karaymış. Kadın bunları sarar dururmuş.
Oğlan kocakarıya;
-Nene bu yumakları niye sarıyorsun, diye sormuş.
Nene de;
-Ağı sara sara gündüz olur, karayı sara sara gece olur, demiş.
Oğlan, nenenin yanından ayrılmış. Az sonra, ışığın olduğu yere gelmiş. Kapının arasından bir bakmış ki, içerde yedi tane dev var!.. Orda da bu yedi devin zorla kaldırdığı bir aş kazanı varmış. Oğlan bu kazanı kaldırmış, ateşi almış. Çıkarken devin birinin ayağına basmış, dev uyanmış. Oğlanın bileğinden tutmuş. Öbür devleri de uyartmış.
Oğlana demişler ki;
-Biz yedi kardaş bu kazanı zor kaldırıyorduk. Sen bunu nasıl kaldırdın? Bizim üç tane düşmanımız var. Eğer onları öldürürsen seni bırakırız. Öldürmezsen biz seni öldürürüz, demişler.
Devin düşmanının evi çok yüksekmiş.
Oğlan;
-Bana bir kasa büyük çivi getirin, demiş.
Devler çivileri getirmiş. Oğlan onları tek tek çakmış, oraya çıkmış.
Oğlan devlere;
-Yanıma tek tek gelin, demiş.
Devler oğlanın yanına tek tek çıkmışlar. Oğlan her çıkanı öldürmüş.
En küçük dev, oğlana;
-Yiğit isen bir kere daha vur, demiş.
Oğlan da;
-Ben anamdan bir kere doğdum, başka vurmam, demiş.
Oğlan, hepsinin kulağını, dilini çantasına koymuş. Orda üç tane de kız varmış. Bir kapı açmış; “Büyük kardaşımın bahtına!” demiş, şerbet içmiş. İkinci kapıyı açmış; “Bu da ortancıl kardaşımın bahtına olsun.” demiş, bir şerbet daha içmiş. Üçüncü kapıyı açmış; “Bu da benim bahtıma!” demiş, ordan da şerbet içmiş. En küçük kız çok güzelmiş.
Oğlan ordan aşağıya inmiş, ateşi almış, yola düşmüş. Yolda o kocakarı hala ip sarıyor, kardaşları da uyuyormuş. kardaşlarının yemeklerini pişirmiş, onları uyartmış.
Sabah olmuş… Bu üç kız uyanmışlar ki, devlerin hepsi ölü yatıyor. “Düşmanımızı kim öldürdü?” diye aramaya çıkmışlar. Gele gele bu üç kardaşın yanına gelmişler.
Onlara;
-Bizim düşmanımızı kim öldürdü, diye sormuşlar.
En küçük oğlan;
-Ben öldürdüm, demiş.
Kardaşları;
-Bu öldüremez, demişler.
Oğlan çantasından devlerin kulağını, dillerini çıkartmış, göstermiş.
Kızlar oğlana;
-Ne istersen veririz, demişler.
Oğlan da;
-Ben bir şey istemem. Yalnız bir şey diyeceğim. Bir kapı açtım, en büyük kardaşımın bahtına şerbet içtim. Bir kapı daha açtım, ortancıl kardaşımın bahtına şerbet içtim. Üçüncü kapıyı da kendi bahtıma açtım, ordan da kendim için şerbet içtim. Gelirseniz; üçünüzü üçümüze alırız, demiş. Kızların üçü de kabul etmiş, evlenmişler.
Bu oğlanlar hani bacılarını aramaya çıkmışlardı ya!.. bacılarını unutmuşlar. Kızları alınca arkalarına atmış, geri dönmüşler.
Yolda gelirken bunların arkalarından üç kıçlıynan* bir adam yetişmiş. En küçük oğlana çarpıp, ardındaki kızı alıp kaçmış. Oğlan orda dineli** kalmış.
Büyük kardaş;
-Siz gidin, ben bu kızı bulurum, demiş.
Gide gide bir köye varmış. O köy de en büyük bacısının köyüymüş. Bir çeşmenin başına varıp, oturmuş. Oraya bir kız gelmiş. Gelmiş gelmesine de oğlanın gözünden gözünü ayırmıyormuş. Öyle gözüne bakıp duruyormuş.
Oğlan;
-Niye öyle bakıyorsun bacım, diye sormuş.
Kız da;
-Gözlerin anamın gözüne benziyor, onun için bakıyorum, demiş.
Oğlan bunun üstüne;
-Ananı çağır da gelsin, demiş.
Kız anasını çağırmış. Meğer kızın anası dediği oğlanın büyük bacısıymış. Birbirlerine sarılmış, ağlaşmışlar. Bacısı kardaşını evine götürmüş.
-Aman kardaş seni şuraya saklayım. Enişten ava gitti. Gelir de bilmeden kanadıynan çarpar, seni öldürür, demiş.
Az sonra eniştesi gelmiş. Eniştesi içeri girince derin bir “Offf!” çekmiş.
Karısı;
-Neden öyle ofluyorsun, demiş.
O da;
-Yolda üç kıçlıyı gördüm. Arkasında bir güzel vardı ki, sorma!.. Onların peşinden koştum, yoruldum, demiş.
Karısı;
-Aman deme!.. O benim kardaşımın karısıymış, demiş.
Kocası da;
-Kardaşın nerde, demiş.
Karısı;
-Seni bilemez de birden çarparsın diye sakladım, demiş.
O da;
-Hadi çıkart da gel, demiş.
Kardaşını çıkartmış, gelmiş, hoş-beş etmişler. Oğlan o gün orda yatmış.
Sabahleyin erkenden yola çıkmış. Gide gide yolu bir köye düşmüş. Çeşmenin başına oturmuş. Oraya bir kız gelmiş. Durmadan oğlanın gözüne bakıyormuş.
Oğlan;
-Ne bakıyorsun bacım, demiş.
Meğerse o köy de ortancıl bacısının köyüymüş.
Kız;
-Gözlerin, anamın gözüne çok benziyor da onun için bakıyorum, demiş.
Oğlan da;
-Öyleyse ananı çağır da gelsin, demiş.
Kız anasını çağırmış. Orda sarılıp ağlaşmışlar. Bacısı oğlanı evine götürmüş. O da öbür bacısı gibi saklamış. Az sonra bacısının kocası avdan gelmiş; “Offf!” çekmiş.
Karısı;
-Niye öyle of diyorsun, demiş.
Kocası da;
-Üç kıçlının arkasında çok güzel bir kız vardı. Onun peşinden koştum, yoruldum, demiş.
Karısı;
-Aman o benim kardaşımın karısıymış, demiş.
O da;
-Kardaşın nerde, çağır da gelsin, demiş.
Karısı;
-O seni bilemez de kanadınla çarparsın diye sakladım, demiş.
Karısı kardaşını getirmiş. Orda hoş-beş etmişler. Bir gün de orda yatmış.
Ertesi sabah erkenden yola çıkmış. Giderken bir köye daha gelmiş. O köy de en küçük bacısının köyüymüş. Köyün çeşmesinin başına gelmiş, oturmuş. En küçük bacısının kızı suya gelmiş. O da oğlanın gözüne bakıyormuş.
Oğlan;
-Niye öyle bakıyorsun, diye sormuş.
Kız da;
-Anamın gözü senin gözüne benziyor da ondan, demiş.
Oğlan;
-Ananı çağır da gelsin, demiş.
Kız gidip annesini çağırmış. Bacı kardaş sarılmışlar, ağlaşmışlar. Bacısı oğlanı evine götürmüş, saklamış. Biraz sonra kadının kocası gelmiş. O da içini çekmiş; “Offf!” demiş.
Karısı;
-Niye of diyorsun, demiş.
Kocası da;
-Üç kıçlının arkasında güzel bir kız gördüm. Onu da papaz aldı evine götürdü. Kapıyı örttü, arkasına da bir değirmen taşı koydu, demiş.
Karısı;
-O benim kardaşımın karısıydı, demiş.
Kocası;
-Kardaşın nerde, çıkart onu, demiş.
Karısı kardaşını çıkartmış. Oturup konuşmuşlar.
Oğlan papazın evine gitmiş, kapının yanından kızla konuşmuş.
Kıza demiş ki;
-Seninle bir oyun oynayalım, papazı tuşa getirelim. Ona de ki; “Artık ben senin oldum. Beni niye dışarı çıkartmıyorsun, canım sıkılıyor.” de, demiş.
Akşam olmuş, papaz eve gelince kız oğlanın öğrettiklerini söylemiş. Papaz o gün değirmen taşını kapının arkasından kaldırmış. Kız da bahçede gezmiş, içeri girmiş, dışarı çıkmış.
Akşam olmuş, papaz yine eve gelmiş.
Kız papaza;
-Bu üç kıçlıyı nerden aldın, diye sormuş.
Papaz da;
-Denize beş davar verdim; üç kıçlı oldu. Eğer on davar verseydim dört kıçlı olurdu, demiş.
Ertesi gün oğlan kızın yanına gelmiş. Kız, papazın dediklerini oğlana anlatmış. Oğlan denize gitmiş, on davar vermiş; dört kıçlı olmuş. Hemen gelmiş kızı kaçırmış. Papaz gelmiş ki, kız evde yok… Kızı oğlanın kaçırdığını anlamış. Üç kıçlıya binip oğlana yetişmiş. Oğlanın arkasından kızı almış.
O zaman dört kıçlı, üç kıçlıya demiş ki;
-Bu kız bunun karısıydı. Papaz bunu kaçırdı. Onu yere çal da öldür, demiş.
Üç kıçlı papazı yere çalmış, öldürmüş. Oğlan da kızı alıp köye gelmiş, kardaşlarını bulmuş. Oğlanın kardaşları da kızı bulduğuna sevinmişler.
Kızla oğlan muratlarına ermişler… Masallar – Masal Oku – Sivas Masalları