Eskiden böyle hazır yatak yoktu. Gücü yetenlerin yatak ve yorganları yünden, yetmeyenlerin ise ya pamuk ya gırpıntı ( parça ) yünden olurdu. Her hangisinden olursa olsun bunlar mayıs ve haziran aylarında; havlu (avlu) da, pınar çeşme varsa orada, yoksa murdar ırmağın üst kısmında, yukarı tekke de, mısmıl ırmakta yıkanır, iyice tokaçlanır, serilip kurutulur, orada veya avluda çıbıkla (çubuk ) vurulur, yukarı doğru kaldırılıp sallanıp çırpılırdı. Sonra yataklara yastıklara minderlere doldurulurdu. Birkaç misli kabaran o yatak veya minderlere, büyüklerden gizli atlamak ne hoş olurdu. Bu çıbıklar destelerle bağlı olarak gelir, sokaklarda ve yüncülerde satılırdı. Genç fidanlardan olsa gerek üzerlerinde hiç budak olmazdı. Kırılanlarından sopa yapılır, bunların ucuna modul denilen ucu sivriltilmiş çivi çakılır, kağnı düven ,çift (saban) sürerken bugünkü arabaların direksiyon şimidi gibi iş görürdü. Hayvanları döndürmek için aksi tarafta bulunan hayvana hafif dokundurulur, hayvan o yöne dönerdi. Birde son zamanlarda sucuk çalma işinde kullanılır oldu. Eğer birisi kurutmak için duvara asılı sucukları görüp de gözüne kestirmiş ise, birkaç arkadaşına haber verip, akşam buluşurlar, ucuna doğru eğrisine çivi çakılmış bu çubukla sucuğun ipini çiviye dolar, ipi koparıp veya çividen çıkan sucukları kaçırıp , boş bir arsada buldukları çalı çırpı ile yakılan ateşte bu sucukları kızartır yerlerdi.
Bekçilere yakalanmazlarsa bunun keyfini çıkarırlardı. En büyük sorun bekçiye görünmemek. O zamanda mahallenin gece bekçileri vardı. Bunlar sabaha kadar sokakları dolaşır ara sıra ben burdayım dercesine, düdük çalarlardı. Bunların maaşının bir kısmını bekçi parası olarak halk öderdi. Bunları bekçi başı ile birlikte devriye gezen polisler kontrol ederdi. Birkaç defa sucuğu çalındığı için bunu bana hatırlatan İzmirdeki teyzem oğlu Abdurrahman Aydın´a da selamlar…
Merak edip yazımı okuyanlara da, okumayanlara da, bütün hemşehrilerime buradan selamlar. Sağlık ve huzur dileklerimle.