Radikal diye bir şey vardı, 12 Eylül sonrasında... Ergenlik aknesi gibi başladı, terbiyesizlik ve küstahlıkla sürdü. Vahhabîliğin amiyane bir biçimi ve başka türlüsü de olamaz. Atlatanlar atlattı; atlatamayanların büyük bir bölümü "aldatma"yı öğrendi... "Aldatma" ilmihalleri haline geldi... Ne uğruna derseniz; sadece ve sadece menfaat ve makam uğruna. Arabî kopuklardan kaptıkları jargon, her yana dönmeye müsaitti. Münakaşaya mahal olan her türlü konuda klişe cevapları, ayetle destekledikleri sahtekarlıkları vardı... Hâlâ var... İşlerine geldiği kadar İran sosu da ilave etmeyi ihmal etmediler. Önlerinde geniş bir istismar alanı vardı; tatminsizdiler. Her şeyden menfaatlerine uygun düşeni almak için çırpındılar; menfaat düşmediğini anladıkları her kapıya ise düşman kesildiler. Diğer çıkarcı ve omurgasızlarla da bütünleştiler ve derin bir tehlike haline geldiler. PDY/FETÖ ile ilişkileri de tamamen çıkara yönelikti ve aralarında farklı iş birliği alanları daima oldu…
Bu aldatıcıların büyük bir bölümünü, "gelenekçi" diye yaftaladıkları ve her türlü aldatıcılığa karşı sağlam duruş ve tevekkülle cevap veren insanlar hariç, her cemaat ve hocefendiyle düştü, kalktılar. Diğerleri hep kusurlu, kendileri hep mükemmeldi. Bazen ipe sapa gelmez bir tele-hoca´efendi ile yanak yanağa öpüşürken, bazen gelenekçi muhterem hoc´efendilerin ayak ucunda, hattâ abdest suyunu dökerken görebilirdiniz. Her yerden referansları vardı ve her şekilde kullanıyorlardı. Her türlü ahlaksızlığa, hattâ zinaya bile dinî kılıf bulurken bu referansları da yerli yerinde kullandılar. Yükseldiklerinde yaladı yuttu ve halka zulmettiler; düştüklerinde islam adaleti akıllarına geldi, “dava” sahibi kesildiler.
Ak Parti iktidarı bunların en rahat zamanları oldu ve uçuşa geçtiler. Bir yandan ihanetlerini sürdürürken, bir yandan "Reisçi" takılarak ve bahsettiğim din alimi denilen tiplerin ve çeşitli cemaatlerin referanslarını kullanarak bürokrasiyi ahtapot gibi kapladılar. Bürokrasi içerisindeki sağlam şahsiyetli, omurgalı insanları da aynı usul ve yolları kullanarak ya refüze ettiler, ya devlet kademelerinden çekilmelerini sağladılar...
PDY ile de müşterek zemin bulabiliyor, karşılıklı paslaşmalarını her alanda sürdürüyorlardı. Bürokraside, PDY mensupları, radikaller ve omurgasızlardan geçilşmez oldu. Çünkü terör örgütü olmadan önce PDY mensuplarına selam vermeden makam sahibi olmak mümkün değildi. Bu satırları ve benzerlerini yazdığımda; Berat Demirci´yi yani kendimi merkeze koyarak anlattığımı sağda solda dile getirerek, hakkımda şehir kamuoyunda söylemedikleri yalan, atmadıkları iftira kalmadı. Bendeniz, bu konularla Allah için uğraş verirken; selam bile vermeyen münafıklar; 15 Temmuz sonrasında bayrağa sap olup arslan kesildiler. Şehirdeki üst düzey Ak Partililerin de desteğini alarak tepemize "dalı kıran baş kesen" oldular. Bunların en ustası sosyeteye ve muhtemelen eski radikal takılanların şebekesine, parti denetiminde tefsir dersi veriyormuş. Cuma kılmaya gerek yok gibi de fetvalar veriyormuş. Yakışır ve hem de çok yakışır. Namaz kılmaya gerek yok diyecekler ama dilleri varmıyor. Bunlar namazı lazım olduğu yerde kılarlar, cumayı da arada bir şehir merkezindeki büyük camilerde kılarlar ki, eşraf, esnaf görsün... Cenazeler ise en sevdikleri törendir...
Dinleri var mı? Bilmem, bize dinin afaki delillerini, üstlerinde ne kadar taşıdıklarına bakarak değerlendirmek düşer; “müslüman” der geçeriz... Ama bir müslümanın, başka birine sırf dininden dolayı rağbet etmesi, Allah´ın diğer kullarına hakaret olur.
Esas olan insanlarla ve diğer kullarla "kul hakkı" gözeterek muaşerettir. Secde ettiğini gördüğünüz herkese rağbet etmek gerektiğini de söylerler. İtiraf ediyorum bir zamanlar ben de öyle düşünüyordum. Ama kimin neye ve ne için secde ettiğini sadece Allah bilir. Bu düşünceye varmam, zor oldu ama bahsettiğim zümrenin yaşayış itibariyle paradan başka hiç bir şeye kulluk etmediğini görünce, secdelerinin Allah´a olduğuna inanmam için neden kalmadı...
Paraya kulluk ederken, müslümanlığı yedeklerine alarak, kendilerine gelebilecek her türlü muhalefet ve eleştiriyi savuşturmayı ancak yahudiler becerebilir. Nefsimi müdafaa maksadıyla söylemiyorum ama emanet bir can taşıyorum onu müdafaa boynumun borcudur. Kendi aralarında kendimi hâşâ "Tanrı" yerine koyarak, haklarında hüküm verdiğimi söylüyorlarmış. Sebeist bir metottur… Aynı şeyi PDY mensupları da söylerlerdi, akibetleri hüsran oldu. Bir garip kulum; eğer bunlara para ve makam dağıtacak kudrette olsaydım, inanın yaradana göstermedikleri tazimi kuluna gösterirlerdi.
İsterseniz de inanmayın; bu da bir süreç meselesidir. Er geç nasılsa anlaşılır...